28 Şubat 2011 Pazartesi

Bir "mutfak" yeter bana...

Herkesin kendini rahat hissettiği kendine ait bir yeri vardır şu hayatta... Kimi için bu çalışma odasıdır, kimi için deniz kıyısında bir café, kimi için bir kaç sayfa kitap okuyabildiği bir tahta bank sakin bir parkta, benim için ise bu yer mutfağım... Mutfağım sakinleşme yerim, sıkıntılarımdan arındığım huzur bulduğum mabedim, orası benim! Her şeyin yeri bana göre, her şey bana ait. Mal mülk önemli değil ama mutfak aletlerim benim için değerli, onlar benim oyuncaklarım. Biri bozulsa, biri beni yarı yolda bıraksa üzülürüm... Tatile gidince ya da çok yoğun çalıştığında herkes evini özler ben mutfağımı özlerim, yemek pişirmez isem bir kaç gün mecburiyetlerden, eksik hissederim. Mutfağım benim, mutfağım aynen "ben"im...

Buyrun size ispatı...


Bu bizim buzdolabımız, hayatımız saklı üzerinde. Sadece eve yemek gönderen restoranların, kuru temizlemecinin, taksi durağının numaraları yok bizim buzdolabımızın üzerinde! Yılların anısı saklı onun her köşesinde. Mesela az yemem gerektiğini hatırlatmak için çok zayıf olduğum bir fotoğraf, spor yapmam gerektiğini hatırlatmak için katıldığım maraton numaralarım, mutlu/özel günlerde çekilen fotoğraflar, yeğenlerimin benim için çizdiği resimler, katıldığım etkinliklerden neşeli parçalar, eve gelen arkadaşlarımızın bıraktığı notlar ve daha neler neler... Hani film şeridi gibi derler ya, o şerit bizim buzdolabımızın ta kendisi...

Orada sakinleşirim, orada üretirim, orada doyarım, mis kokular ile keyiflenirim; orada eşim ile hem pişirir hem yer hem de saatlerce sohbet ederim. Ve ben tam sayıları çok severim, bu da 100. gönderi, o yüzden; tarifler yaratmaktan öte doyduğum, doyurduğum, ürettiğim mutfağımı paylaşmak istedim bugün... 100 gönderiye gelene dek, onlarca tarif ile pek çok kişi ile tanıştım, hepsi mutfağım sayesinde. Kendime saklamamışım iyi ki tariflerimi, çok keyif aldım, keyif aldıkça da paylaştım.

Arkası gelecek merak etmeyin, daha çok pişireceğim, daha çok paylaşacağım, denedim diyen herkese "yarasın" diyeceğim. Boşuna demiyor reklamda "mutluluk paylaştıkça artar" diye... Takibe devam!

Keyifli günler hepimizin olsun!

24 Şubat 2011 Perşembe

Krepleri ufalttık, pofudukluğu arttırdık!

İş yerlerinde, kamu binalarında, halka açık her alanda mutlaka görmüşsünüzdür “Tehlike anında camı kırınız!”. Bizim evde ise bu uyarı “kriz anında krep yapınız” şeklinde uyarlanmıştır. Canımız gecenin bir yarısı tatlı mı çekti, al sana kriz anı; camı değil kır yumurtayı, ekle malzemeyi, çırp güzelce, pişir, ye keyifle! Çok kısa bir süre içinde, işte kriz kontrol altında…

Bu sene ise kriz anlarında uygulamak üzere özel bir geliştirme yaptık. Krepleri ufalattık ama araştırmalar neticesinde pofudukluğu arttırdık. Onlara pofuduk mini krepler dedik. Bugün pofuduk mini krep tarifini paylaşayım, sunumdan da bir örnek vereyim; katların arasını doldurmak, gönlünüzce malzemeler ile tatlandırmak da size kalsın. E hadi o zaman buyrun bakalım mutfağa;

Pofuduk mini krepler (pancake) için malzemelerimiz;

  • 125 gram un
  • 230 gram süt (~1 tam 1/4 bardak kadar)
  • 1 yemek kaşığı sirke
  • 2 yemek kaşığı şeker
  • 2 çay kaşığı kabartma tozu
  • ½ çay kaşığı tuz
  • 1 yumurta
  • 1 yemek kaşığı yağ

Sütümüzü ekşitmek için içine sirke katalım ve 5 dakika süre ile dinlendirelim. “Neden?” derseniz; bu bir eski zaman tekniğidir. Eskiden insanlar sütü ekşitmek için bir-iki gün bekletirmiş, süt taze olduğu için de bozulmaz ama ekşirmiş, ancak şimdilerde marketten alacağımız pastorize süt açıkta bekletirsek bozulacağı için, içine bir parça limon suyu veya sirke katarak bu işlemi yapabiliriz. Ekşi sütün asidik yapısı hamur işlerine lezzet katacağı gibi pamuk gibi olmasını sağlayacaktır.

Un, şeker, kabartma tozu ve tuz gibi kuru malzemeleri bir kapta karıştırın.Yumurta, ½ yemek kaşığı yağ ve ekşi sütü kuru malzemeye ekleyin ve pürüzsüz bir karışım olana kadar çırpın.

Tavaya kalan yağı ekleyin ve bir kepçeden biraz az karışımdan dökün. Fazla yayılmasına izin vermeyin. Akışkanlığı azalınca öteki tarafını çevirin. Her iki tarafı da altuni bir renk alana kadar birkaç dakika süre ile pişirin.

Tüm karışım bitene kadar bu işlemi yineleyin. Bu malzemeler ile bardak altlığı boyutunda 9-10 pofuduk mini krebiniz olacak. Gerçekten pofuduk, kaşla göz arası ne hale geldiklerine inanamayacaksınız!

Peki biz nasıl yedik? Bazen arasına muz, kivi vb. yumuşak meyveler dizdik, bazen dulce de leche, çikolata kreması, reçel ya da bal sürdük yedik. Hatta bir akşam dulce de leche’in üzerine yer fıstığı da serptik pek leziz oldular, bir çırpıda tüketiverdik. Siz de deneyin, vazgeçemeyeceğinize eminim!

Kat kat tat olsun, afiyet olsun!

22 Şubat 2011 Salı

Sıradaki tarif "Yumurta dahi kıramam!" diyenler için gelsin!

Sabahları uyanınca, hele bir de hava kapalı olunca; hayatını renklendirecek, ağzını tatlandıracak, uyanır uyanmaz lezzetiyle kendine getirecek tarifler arıyor insan kendine. Kahvaltı da bu canlandırıcı tarifler için en güzel öğün, yedin yedin yoksa tüm günün tadı tuzu kaçar, eksik hisseder insan kendini, sabah alamadığı enerjiyi yanlış, gereksiz atıştırmalar ile telafi etmeye çalışır. Halbuki dengeli beslenmenin şartı, iyi bir kahvaltıdır.

Şikayet edenler, “kahvaltılık tarifler ver” diyenler vardı takipçiler arasında, bugün onlar için yeni kahvaltılık var sırada, her zaman ki gibi basit ana sunumu şık ve (bana güvenin) çok lezzetli… (Sırada daha neler neler! Takibe devam…) Kendimi eğlendirmek, ufkumu ve kahvaltı portföyümü genişletmek için dünya mutfaklarını incelerken keşfettim bu tarifi; sabah kahvaltımda yer verdim ve bundan sonra da sıklıkla yer verecek gibiyim bu leziz omlete, asıl adı ile Macar omletine… (Söylemesi ayıp pek beğenildi de!)

Macar Omleti için malzemelerimiz,

  • 1 küçük soğan
  • ¼ kırmızı biber
  • 2 minik domates
  • 1 çay kaşığı kırmızı biber
  • 1 tutam tuz
  • 2 yumurta
  • 1 yemek kaşığı yağ
  • Süslemek için : Maydanoz

Malzeme listesinde de görebileceğiniz gibi, geleneksel tüm Macar yemeklerinde olduğu üzere bu tarifte de kırmızı biber ve soğan var! Sabah sabah olur mu, pek ala oluyor, merak etmeyin ve hazırlık olarak soğan, biber ve domatesleri küçük parçalar halinde doğrayın.

Yağ eklediğiniz bir tavada sıra ile soğan ve biberi kavurmaya başlayın, yumuşayınca domates ile baharatı ekleyin ve 5 dakika daha ara ara karıştırarak kavurun!

İç malzeme kavrulurken, 2 yemek kaşığı su ekleyerek yumurtaları iyice çırpın.

Kavrulan malzemeleri kenara alın, tavadaki fazla sosu kağıt havlu ile silin ve çırpılmış yumurtayı ekleyin.

Yumurta pişince, servis tabağına alın, iç malzemeyi ortasına dökün, omleti ikiye katlayın ve maydanoz serperek süsleyin…

Yumurta bile kıramam diyenler, sesimi duyun, sevdiklerinizi bu basit ama sunumu şık ve lezzetli tarif ile uyandırın! Ya da henüz yanınızda değillerse, haydi staja başlayın! Bir tava, bir bıçak, bir çırpıcı ve kase ile kesme tahtası kirlendi sadece, bulaşığı da az hem…

Tadınız tuzunuz tam olsun, afiyet olsun!

Not: Mutfağa yeni başlayanlar veya henüz staj yapanlar ara ara paylaştığım "pratik öneriler" için Sütüme Sarelleme Karışma'nın facebook sayfasını takip edebilirsiniz!

18 Şubat 2011 Cuma

Un ve şeker olmayan bir evde nasıl kurabiye pişer?

Ne zaman ki bebeklikten çıkarız artık (yeri geldi mi) “kocaman çocuk oldun bak” sınıfına gireriz, bir anda tasarruf öğretilir bize küçük yaşlarda. Su boşa akıtılmaz, çıkılan odanın ışığı açık bırakılmaz, ısıtıcı çalışırken camlar sonuna kadar açılıp cereyan yaptırılmaz, kök sebzelerin yaprakları pişirilir kökleri atılmaz, kavrulur börek yapılır mesela… En uç örnek, kaçan çorabın teki de atılmaz, “Parisien” çoraplarının reklamlarının dönmeye başladığı yıllarda “koca çocuk oldun bak” statüsüne dahil olanlar bilir bunu mesela…

İşte biz böyle tasarruf toplumuyuz, aynı tasarruf mutfakta da vardır, muadil ürün yaratmayı iyi biliriz. Limon yoksa sumak, sirke veya koruk suyu ile idare ederiz, pirinç kalmadı mı bulgur ile yola devam ederiz, erişte yoksa çubuk makarnayı parça pinçik eder çorbaya ilave ederiz. Ne de olsa genlerimizde var, tasarrufu da yaratıcılığı da pek iyi biliriz.

İşte bu genler depreşip de can tatlı çekince, un ile şekerin olmadığı bir evde nasıl kurabiye pişer, bozulmasın diye elde kalan malzemeler nasıl değerlendirilir, nasıl muzlu unsuz kurabiye olur anlatacağım size bugün….

Muzlu unsuz kurabiye için malzemelerimiz;

  • 1 adet büyük veya 2 adet küçük küçük olgun muz
  • 2 su bardağı buğday - pirinç gevreği
  • 3 yumurta akı
  • ½ çay kaşığı tuz
  • 1 su bardağı ceviz
  • Tercihen : 1 yemek kaşığı bal

Kurabiyeleri hazırlamaya başlamadan yarım saat önce muzu ister rende/ezici isterseniz bir çatal yardımıyla ezin. Üzerini streç film ile kaplayın ve şekerini ortaya çıkarması için yarım saat süre ile bekletin. Bu sıra mutfak robotunuzda cevizleri ve kahvaltılık gevrekleri kırık pirinç boyutunda olacak şekilde çekin.

3 yumurta akını bir tutam tuz ile iyice çırpın.

Kar beyaz olup, kalınlaşan yumurta aklarının içine muzu, gevrekleri ve cevizi tahta kaşık ile karıştırarak ekleyin.

Tatlı kaşığı yardımıyla ile gelişi güzel parçalar aldığınız karışımı fırın tepsisine yerleştirin.

Önceden ısınması için 160°C’ ye ayarladığınız fırınınızda 15 dakika süre ile kontrollü olarak pişirin. Yumurta akları sebebiyle rengi çabuk dönecektir, gözünüz üstünde olsun!

Yukarıda belirtilen miktarlarda malzeme ile 12-16 adet kurabiyeniz olabilir. Üstelik unsuz ve şekersiz, ancak muzlar yeteri kadar şekeri değil ise bal eklemek size kalmış. Tatlı krizleri ve ara öğünler için yumuşacık ve doyurucu alternatif bir tarif….

Öğünleriniz çeşit dolsun, afiyet olsun!

15 Şubat 2011 Salı

"İnsaf!" dedirtecek tarif : Zeytin çorbası

Armut dibine düşer” ve “Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş” sözlerini benim için rahatlıkla dile getirebilirsiniz. Bir aile düşünün hayatı yemek; anne, baba, kız kardeşler hepsinin derdi gırtlak. Canları çekti mi; biri yoğurur, biri açar, bir kapatır, biri fırınlar mantı yapar. İşte bu örnekte armut oluyorum, tencere halime gelince; üşenmek nedir bilmeyen, en az benim kadar pişirmesini bilen ve damak tadına düşkün bir kapak buldum, “evet” dedim oldum. Ne mutlu bana!

Hal böyle olunca evde muhabbette farklı oluyor, yenilen yutulanlar da, okunanlar da… Geçen gece mesela kitap karıştırırken fark ettim, zeytin çorbası var sayfalar arasında. “Denemem gerek!” dedim bir anda, saat 1'i geçiyor, pişirsem ayıp o saatte konu komşuya, bekledim sabahı. Nitekim kalktım hava ağarınca, dolapta tarifte yazan zeytin yoktu ama babamın Köyceğiz’de bizzat toplayıp yaptığı zeytinler vardı. Denemekten zarar gelmez, aklım kaldı bir kere Candan Turhan’ın tarifinde…

Yeşil zeytin çorbası için malzemelerimiz;

  • 200 gr. ayıklanmış yeşil zeytin
  • 1 adet soğan
  • 2 diş soğan
  • 1 tutam taze kekik
  • 1 litre su
  • 2 yemek kaşığı zeytin yağı
  • Karabiber, tuz

Hazırlık olarak zeytinleri ve soğanı iyice kıyın. Çekirdekli zeytin kullanacaksanız 300 gr. alın, çekirdekler yaklaşık 100 gr. tutuyor ve geriye kalan zeytin tarife yetiyor.

Çorba tenceresinde yağı ısıtın, sıra ile ekleyerek soğan, sarımsak ve zeytini kavurun. Kekiği de ekleyerek 10 dakika daha kavurun. Ben keskin kokusu sebebiyle hep dağ kekiği tercih ediyorum.

Su, tuz ve karabiberi katın ve yarım saat süre ile kısık ateşte kapağı kapalı olarak pişirin ve ardından blender yardımıyla püre yapın. Son olarak bir taşım daha kaynatın ve biraz demlendirip servis yapın.

Yerken veya sunarken kızarmış, zeytinleri ince ince doğrayarak elde edebileceğiniz, kırmızı biber ve zahter ile tatlandıracağınız zeytin ezmeli ekmekler ile servis edebilirsiniz. Bu ekmekler bizim kahvaltılık lezzetlerimizden biridir. Ev yapımı zeytin ezmesi gibisi yok…

Ayrıca benim kullandığım zeytinler, ev yapımı olması sebebiyle sanayi ürüne göre daha acı, dolayısıyla çorba biraz sert oldu. Tarife uyarsanız, benim bu haliyle bile yakaladığım lezzetin kat kat fazlasını elde edeceğinize eminim. Candan Turhan’ın da dediği gibi, şaşırtmak istediğiniz birileri varsa bu tarif birebir...

Afiyet olsun,

11 Şubat 2011 Cuma

Makarna değil, pilav fırında bu defa!

Pilavın yeri apayrıdır Türk mutfağında, baktığımızda tarih içeren tarif kitaplarına, onlarca içerikte pişen pilav buluruz sayfalar arasında. Boşuna değil pek çok atasözü vardır uğruna... Bir de pilav pişirmek yetenek işidir denir, bu laf da akıllarda yer etmiştir. Topkapı Sarayı'ndaki aşçıların amacı; çapı, derinliği 1 metreyi aşan kazanlarda pilav tutturmak olunca, pilav da maharetle özdeşleşmiş bu yolda...

Çeşit çeşittir pilavlar bildiğimiz, bembeyazı makbuldür ama varsa tavuk suyuna kabulümüzdür. Yoğurt katar içine sunarız midesi ile problem yaşayana, hastaya veya sebze ile yemiş ile süsler rengarenk bir tabak getiririz misafir olunca soframıza. Pilav olmazsa olmazdır Türk mutfağında, hal böyle olup bir de ben sos sevince bakın ne çıktı ortaya...


Pesto soslu pırasalı fırında pilav için malzemelerimiz;
  • 1-1/4 su bardağı pilavlık pirinç
  • 3 ince pırasa
  • 2 yumurta
  • 1,5 çay bardağı kaşar peyniri
  • 2 yemek kaşığı
  • 3 yemek kaşığı pesto sos
  • 1 yemek kaşığı sebze tozu
  • Karabiber - Tuz
Hazırlık olarak alıştığınız usulde ve pirinçle pilav yapmak ve pırasaları ince ince doğramak ile başlayın. Sonradan pesto sos kullanacağımızı düşünürsek yağ da cimri davranabilirsiniz.


Pilav hazır olunca biraz soluklanması için bırakın. Bu sırada zeytinyağı eklediğiniz derin bir tavada pırasaları kavurmaya başlayın, pırasalar kavrulurken sularını verince sebze tozunu ekleyin. (Sebze tozu yerine marketlerde hazır olarak satılan sebze çeşnisini de kullanabilirsiniz ancak biz daha doğal ve aromatik ürünler tercih ettiğimiz için market yerine İpek Hanım'dan sipariş vermeyi tercih ediyoruz.) Pırasalar 5 dakika içinde hazır olacaktır, sıra ile pilav ve pesto sosunu ekleyin ve iyice karıştırın. Ocağın altını kapatın ve yumurtaları ekleyerek iyice harmanlayın.


Yumurtanın yapıştırıcı ve lezzet arttırıcı vazife gördüğü bu tarifte, pilavın soluklanmasının sebebi de yumurtayı pişirmemesi için. Ardından pilavı dilerseniz tek ve geniş bir ısıya dayanıklı fırın kabına yayabilir ya da benim gibi 6 porsiyona ayırıp güveç kaselerine paylaştırabilirsiniz. Yeter ki fırına koymadan önce pilavın üzerine kaşar peynir eklemeyi unutmayın!


Önceden ısınması için 180°C’ ye ayarladığınız fırınınızın orta/üst raflarında 10-12 dakika süre ile kaşar peynirler eriyip kızarana kadar fırınlayın.


Sıcak sıcak servis yapabilir ve yanında fırınlanmış sebze sos ile misafirlerinize sunabilirsiniz. Farklı ve içinde pek çok uyumlu tadı bir arada barındıran bir tarif oldu, her çatal lezzet doldu! Fırınlanmış sebze sos da alışılmışın, tahmin edilebileceklerin dışında bir eşlikçi buldu. Tadıyla ve sunumuyla sizlerin ve misafirlerinizin de bizler gibi beğeneceğinize eminim!

Afiyet olsun,

9 Şubat 2011 Çarşamba

Düşlerim... Yemek dolu, mis kokulu!

Geçen gün yemek hazırlarken bir sos geldi aklıma, damağıma; o an farkettim ki ben yemek düşlüyorum sürekli. Yerken de, hazırlarken de; alternatiflerini, yenilerini, neyle uyacaklarını düşünüp duruyorum. Patates kurabiyeleri tarifini yayınladığım gün sormuştu Buğday Tanesisen hergün her gün bu yeni fikirleri nereden ediniyorsun acaba?” diye, cevabını o an anladım, ben yemek düşlüyorum. Düşlerken tadıyorum, kokluyorum; düşüm ile gerçeği de tam tutarsa pek mutlu oluyorum.

İşte bu sırada yemek hazırlayıp, sos düşlerken; birden, karıştırdım sebzeliği, baharat dolabını, malzemeleri bir araya getirdim. Her şey birden bire oldu işte, “neden olmasın?” dedim. Çorba olmasını biliyorlar da sos mu olamayacaklar... Öyle bir sos olmalıydı ki bu, etinden tavuğuna, makarnasından pilavına her şeye uyum sağlayabilecek, sıcak yemek yok mu ekmeğe sürülüp peynir ile veya salatanın üzerine gezdirilerek bile yenilebilecek. Biraz közlendi, biraz suyunu verdi, rayihalar birbirine girdi bakın ortaya nasıl bir sos çıkıverdi?

Fırınlanmış sebze sos için malzemelerimiz;

  • 1 adet orta boy kabak
  • 1 adet kırmızı biber
  • 1 adet yeşil biber
  • 2 adet salkım domates
  • 1 adet orta boy soğan
  • ½ su bardağı doğal domates suyu
  • 2 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 1 çay kaşığı top karabiber
  • 1 tatlı kaşığı dağ kekiği ve/veya biberiye
  • Tuz

Fırınınızı önceden önceden ısınması için 175°C’ ye ayarlayın. İyice yıkadığınız sebzelerinizi, pişirme süresini azaltmak için küçük parçalara doğrayın.

Isıya dayanıklı fırın kabınıza önce sebzeleri ekleyin, üzerine zeytinyağı ile domates suyunu dökün ve baharatı ekleyin. 45 dakika süre ile fırının alta yakın raflarında pişirin. Süreyi kısaltmak ve suyunu hapsetmek için fırın poşeti de kullanabilirsiniz.

Sebzeleriniz piştikten ve sularını verdikten sonra, fırını kabındaki tüm malzemelerimi karıştırıcıya alın ve pürüzsüz bir karışım olana kadar karıştırın.

Çok kısa süre içinde, üstelik kayda değer hiçbir zahmete girmeden, içinde hiç katkı maddesi olmayan, közlenmiş sebzeler ile hazırladığınız mis gibi bir sos var elinizde…

Hangi öğünde, ne ile kullanacağınız hayal gücünüze kalmış. Merak etmeyin, bu sosun eşlik edeceği en az bir tarif paylaşırım! Takibe devam…

Afiyet olsun!

7 Şubat 2011 Pazartesi

Bizim evin kış çayı...

Yazın ferahlatıcı içecekler peşinde koşuyoruz, evde ne var ne yok bakıp, serinlemek için çareler üretmeye çalışıyoruz. Hatta uzun süreli bir takipçiyseniz hatırlarsınız, bu çarelerden bir tanesini sizlerle de paylaşmıştım. Salatalıklı limonata idi kendisi ama ben kısaca ona salamonata demiştim.

Kışın ise malumunuz derdimiz ısınmak, içimizi sıcak tutmak. Yemekten sonra en fazla meyve yiyen biz, son iki kıştır bir de çay ürettik kendimize ve müptelası olduk deyim yerindeyse. İlk olarak kuşburnu ile başladı eve giren, sonra tek başına kuşburnu olmaz dedik, biraz ondan biraz bundan ekledik ve bizim evin kış çayını ürettik.


En temel haliyle malzemeler,
  • 1 adet orta boy elma
  • 2 yemek kaşığı kuşburnu
  • 1/4 limon
  • 1 çay kaşığı tane karabiber
  • 1 veya 2 adet küçük kök zencefil
  • 1 çay kaşığı toz tarçın
  • 3 kupa sıcak su
  • Tatlandırmak için : 1 yemek kaşığı bal
3 kupa dolusu suyu kaynatırken, elmaların kabuklarını soyun ve limonları da dilimleyin.


Su kaynayınca bir demliğe baharat ile elmayı, elma kabuğunu ve limonu ekleyin. 5-7 dakika süre ile demlenmeye bırakın. Bu tip çayların kaynatılmadığını duymuştum, bu sebeple suyu kaynatıp, porselen demlikte demlerim.

Soğutmadan içmeyi ve arzu ederseniz bal ile tatlandırmayı unutmayın! Yoğun geçen bir günün sonunda sıcak bir bardak kış çayı ile insan hakikaten mayışıyor, yorgunluğundan arınıp, uyku haline geçiyor...


Ek olarak belirteyim, malzemeler evdeki baharatın durumuna göre farklılık gösterebiliyor, çubuk tarçın varsa toz yerine çubuk ekleniyor demliğe; kök yerine toz veya taze varsa zencefil de değişiveriyor yeri geldikçe. Ama elma hep var, en güzeli de o ılık baharatlı elmaları sonradan yemek bence...

Afiyet olsun, şifa niyetine...

4 Şubat 2011 Cuma

Soğuğu unutturacak sımsıcak bir tarif...

Geçen sabah uyandım, biliyorum o gün soğuk ve ben misafirliğe gideceğim. Aklımda bir şeyler var, eli boş gitmek olmaz, ama hava çok soğuk kim çıkacak dışarı alışverişe, üşengeçlik ile kararlılık arası bir yerlerdeyim. 5 dakikalık bir muhakeme ve malzemelerim, ekipmanım ile bakışma seansı ardından kararımı net olarak verdim; elim boş gitmeyeceğim bu kesin ve pastane sponsorluğunda misafirliğe gitmek yerine bizzat pişireceğim.

Dolapları iyice karıştırdım, birkaç elma ve armut ile kesiştim, neler yakışır bu iki malzemeye onları gözüme kestirdim. Ne de olsa Sütüme Sarelleme Karışma!!!nın isim annesi gelmiş Türkiye’ye ve “bana gurbetçi kontenjanında vakit ayır da, o tariflerinden de tattır bir şekilde” demiş gelirken… Kırar mıyım, kıramam! "Hoş geldin!" diyecek, sıcak bir karşılama hissi verecek, İstanbul’un soğuğunu hissettirmeyecek bir tarif çıkardım ortaya ve kış meyveli kırıntı turta pişirdim ona, “crumble” diyorlar aslen ama “kırıntı turta” daha hoş geldi kulağıma…

Kış meyveli kırıntı turta için malzemelerimiz;

  • 3 adet elma
  • 1 adet armut
  • 3 yemek kaşığı yaban mersini
  • ½ su bardağı ceviz
  • 1 tatlı kaşığı tarçın
  • 50 gr. tereyağ
  • 4 yemek kaşığı un
  • 2,5 yemek kaşığı esmer şeker
  • 1 yemek kaşığı bal
  • 1 tutam tuz
  • 1 tutam muskat

Fırınınızı önceden önceden ısınması için 170°C’ ye ayarlayın. Elma ve armutları iyice yıkayıp, soyduktan sonra rastgele parçalara doğrayın. Farklı tatlar yakalamak için farklı çeşit elmalar tercih edebilirsiniz, unutmayın.Doğradığınız elma ve armutları; bal, yaban mersini, ceviz ve ½ tatlı kaşığı tarçın ile iyice harmanlayın.

Meyvelerin üzerini örmek için; un, soğuk tereyağ ve şeker ile kalan tarçın ve muskatı dilerseniz mutfak robotunda dilerseniz de ellerinizin arasında ekmek kırıntısı gibi bir görüntü alana dek ufalayın.

Isıya dayanıklı fırın kabınızın az miktarda yağ ile yağlayın ve meyveleri fırın kabına dökün. Büyük bir kap kullanabileceğiniz gibi, benim gibi orta boy veya daha küçük porsiyonlara da ayırabilirsiniz.

Meyvelerin üzerini kırıntı ile örtün ve önceden ısıtılmış fırının alta yakın raflarında 1 saate yakın bir süre boyunca pişirin. Ara ara kontrol etmeyi ihmal etmeyin, fırınınızın gücüne göre 45-50 dakika da kafi gelebilir.

Fırında çıkarınca dilerseniz hemen, dilerseniz de vanilyalı dondurma tadına tat katarak servis edebilirsiniz. Tarife gelince oldukça pratik ve görsel olarak da tatminkar, lezzetli bir tarif bence; misafirleriniz gelmeden 1 saat önce fırına koyabilir ve onlar pişerken diğer hazırlıklarınızı rahatlıkla tamamlayabilirsiniz. Hem böylece sıcak servis yapar ve kapıyı açtığınızda pişmiş meyve, tarçın, karamelize şeker kokuları ile misafirlerinize mis gibi bir karşılama yapabilirsiniz.

Sımsıcak tat(lı)lar ile lezzet dolu günler… Afiyet olsun!

1 Şubat 2011 Salı

Nerede o eski "gün"ler?

Anılara gidip geliyorum, çocukken evde "gün" olduğunda, bol bol pasta-börek-çörek yemek için bize gün doğan "gün"lerde neler yediğimi düşünüyorum. Aklıma bazı tarifler geliyor, sonra onların peşine düşüyorum... Neler neler pişerdi, mesela bir tanesinin adı "konken böreği" idi, bir tanesi "saçaklı kroket" idi, diğer biri de "1-2-3-4 keki" idi. Bu adlar nasıl konulur, tarifler kulaktan kulağa nasıl değişime uğramadan tüm katılımcılara, onlardan da başka günlerde çevrelerine yayılır hiç anlamadım. Not da edilirmiş mesela anında o zaman beğenilenler, "ece ajanda"lar tarifler ile dolup taşarmış, üstelik her evde de aynı kıvamda, tatta pişermiş…

Ama tariflerde tarif hani; yapması yemesi pek keyifli üstelik pratik! Malum o zamanlarda dijital tartılar yok, herşey kaşık-bardak hesabı, un ise her zamanki bağımsız haliyle “aldığı kadar” tüm tariflerde. Ayrıca pratik olması bir şart, çünkü sabahtan çocuklar okula gönderilince girilecek mutfağa, en az 6-7 servis olması şartıyla başlanacak mutfakta çalışmaya… Bir de kıymetlidir o "gün"ler çünkü hepsi bir arada ancak öyle pişer; yoksa her evde sıklıkla kek, börek var “Sana“ ve “Piyale” sponsorluğunda ama o "gün"lerde hepsi bir arada!

O günlerden bir tarif size ama tereyağ oranı bir hayli azaltılmış haliyle… Patates kurabiyesi için malzemelerimiz;

  • 4 adet orta boy patates
  • 1 çay bardağı kaşar peynir
  • 1 yemek kaşığı tereyağ
  • 1 yumurta ve 1 yumurta sarısı
  • 2 çay kaşığı kırmızı biber
  • Tuz- Karabiber
  • Süslemek için 1 tatlı kaşığı haşhaş tohumu

Patatesleri iri iri doğrayın ve dilerseniz buhar tenceresinde, dilerseniz de direkt olarak tencerede püre olacak kıvama gelene dek haşlayın.

Patatesler hazır olunca ezin ve içine sırasıyla yumurta, peynir, tereyağ ve baharatı ekleyin. İyice harmanlayın.

Fırınınızı önceden önceden ısınması için 180°C’ ye ayarlayın. Fırınınız ısınırken, yağlı kağıt serdiğiniz fırın tepsisine sıkma poşetine koyduğunuz patates püresini şekilli olarak ara ara sıkın.

Dilerseniz üzerine benim yaptığım haşhaş tohumu veya susam ile çörek otu serpebilirsiniz. Önceden ısıttığınız fırınınızda 12-18 dakika süre ile, patates kurabiyelerinin renkleri değişip, altuni bir renk alana kadar kontrollü olarak pişirin.

Eski günler olsa derdim ki, büyüklere çay, çocuklara limonata ile servis edebilirsiniz. Fakat günümüzde şu bir gerçek bu tarifi her öğün tüketebilirsiniz.

Yaşantılar artık biraz farklı, “gün”ler benim için anılarda kaldı. Ama seviyorum eski tarifleri gün yüzüne çıkarmayı ve hala bardak-kaşık hesabı yapmayı… Yemek pişirmek, yemek, düzenlemek, sunmak; bunlar keyifli uğraşlar, ara ara sadece günlük koşturmacadan arınmak adına vakit ayırmak gerek. Haydi siz de anılarınıza yolculuk yapın, ailenin hamarat kadınlarından kalan tarifleri gün yüzüne çıkarın.

Afiyet olsun,

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...